KADIN CİNAYETLERİ
YAZAN : Av. Arb. Eylem KAHRAMAN
Çocuğunun yanında eski kocası tarafından boğazı kesilerek katledilen ve ‘ölmek istemiyorum’ feryadıyla hafızalarımıza kazınan ‘Emine Bulut’ cinayetiyle, kadına yönelik şiddetin giderek arttığını ve sonuçları bakımından da adeta kanayan bir sosyal yaraya dönüştüğünü bir kez daha gördük. Yaşanan bu vahim ve üzücü olayla birlikte hepimizin akıllarına gelen soru şu: Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin önüne nasıl geçilecektir? Buna ilişkin önleyici tedbirler neler olmalıdır? Kanunlarımızdaki düzenlemeler kadına yönelik şiddeti durdurmak için yeterli değil midir?
Kadın cinayetleri, mağdur kişinin çoğunlukla bu cinayet öncesi uğradığı fiziksel, cinsel, psikolojik ve sözlü şiddet sürecinden sonra ortaya çıkmaktadır. Bir kişi, mağdur kadına karşı yaralama, ölümle tehdit veya kötü muamele gibi suçları işlemişse, cinayetin ilk işaretlerini vermiş demektir. Kadın cinayetine giden yol, bir şiddet sürecinden geçmekte ve sonrasında öldürme eşiği aşılmaktadır.
Sık karşılaşılan kadın cinayetlerinden bir başkası da töre saikiyle öldürmedir. Yeni TCK ile 2005 yılında hukukumuza giren töre saikinin tanımı yapılmamış, bu kavramdan ne anlaşılması gerektiği, toplumsal yapıdaki dinamizm de göz önüne alınarak uygulama ve öğretiye bırakılmıştır.
TDK sözlüğünde töre, “bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, gelenek ve göreneklerin, ortak alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, âdet ya da bir toplumdaki ahlaki davranış biçimleri” olarak tanımlanır.
Töre (namus) cinayeti, ait olunan toplulukta geçerli olan ve herkes tarafından kabul edilen yerel anlayış gereği işlenmekte; böylece kendisine yüklenen görev bilinciyle hareket eden kişi, bu davranışı nedeniyle ait olduğu toplulukta övülmekte, saygı duyulmakta, itibar kazanmakta, hoş görülmekte ve korunmaktadır. Kadını yok ederek kadının ve kendisinin namusunu ve şerefini kurtarma gibi sakat bir bakış açısına dayanan töre cinayetleri genellikle, ortadoğu kültür kodlarını bünyesinde barındırmaktadır. Töre cinayetlerinin önüne geçilebilmesi için toplumdaki ilkel namus algısını yıkacak genel bir kültürel dönüşüm gereklidir.
Kadın cinayetleri ile ilgili yasal düzenlemeye bakıldığında ise insan öldürmenin cezası müebbet hapistir. Eş’i (kadın) öldürme ile, töre saikiyle insan (kadın) öldürme suçunun cezası ise ağırlaştırılmış müebbet hapistir.
Türk Ceza Kanunu, bir kişinin karısını ve töre gereği bir kadını öldürmesini nitelikli hal sayarak en yüksek ceza olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yaptırımına bağlamıştır. Anlaşılacağı üzere kanunumuz diğer kadın cinayetlerini nitelikli hal kapsamında saymamaktadır. Onun için kanunda, toplumsal yapımıza uygun yeni düzenleme yapılarak, kadın üzerinde hakimiyet duygusu yaratan saldırgan kişinin boşanmış olduğu eski karısı, birlikte yaşadığı kadın, sevgili, nişanlı ve hatta ilişki kurmaya zorladığı kadın cinayetleri de nitelikli hal kabul edilerek somut bir norm olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis yaptırımına bağlanmalıdır. Bilinmelidir ki bu cinayetler kadının fiziki zayıflığı ve korumasızlığından kaynaklanmakta, kadın sadece ve sadece kadın olduğu için hedef haline gelmektedir.
Kimi zaman cezanın çok ağır yaptırıma tabi bulunması dahi bu suçun işlenmesinde caydırıcı etken olmaktan uzaktır. Zira gözü dönmüş birisi eylemin sonuçlarını düşünme yetisini kaybetmiştir. Dolayısıyla da kadın cinayetine giden süreçte mağduru koruyucu ve eylemi önleyici tedbirlerin etkin bir biçimde uygulanması, son derece önemlidir; zira hayatı kurtaracak olan budur.
İşte bu amaçla çıkarılan 8/3/2012 Tarihli, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, aslında oldukça güçlü koruyucu ve önleyici tedbirler, hükümler öngörmektedir. Maalesef ki, bu kanunun uygulamasını layıkıyla yapamadığımızdan, kurumları hayata geçiremediğimizden istenilen sonucu alamamaktayız.
Öncelikle bilinmesi gereken konu bu kanunun uygulanmasında yetki ve görev sanılanın aksine Savcıya değil, Mülki amir, yani Vali veya Kaymakama aittir. Savcı sadece aşağıda açıklayacağımız zorlama hapsinin infazına bakar.
Mülkî amir korumaya ihtiyaç duyan kadınla ilgili olarak barınma yeri sağlanması; maddi yardım yapılması; psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi; hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması konularında hem yetkilidir; hem de görevlidir.
Aile mahkemesi hâkim tarafından, korunacak kadın mağdurun işyerinin değiştirilmesi, kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi, korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması hâlinde kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi gibi tedbirler de alınır.
Aile mahkemesi hâkim tarafından, kadına şiddet uygulayan kişi (fail) hakkında şiddeti önleme amaçlı bir takım yasaklayıcı ve kısıtlayıcı tedbirler alınabilir.
Saldırgan erkeğin, şiddet mağduruna (kadına) yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması; müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve yaklaşmaması; müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi; zarar vermemesi, rahatsız etmemesi; ruhsatlı silahları kolluğa teslim etmesi,; alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması,; bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması gibi tedbirleri alır. Tedbir kararlarının uygulanmasında hâkim kararı ile teknik araç ve yöntemler kullanılabilir.
Şiddet uygulayan saldırgan erkek hakkında verilen önleyici tedbir kararlarının yerine getirilmesinden, koruyucu veya önleyici tedbir kararı verilen kişilerin yerleşim yeri veya bulunduğu ya da tedbirin uygulanacağı yer kolluk birimi görevli ve yetkilidir.
Tedbir kararına aykırılık hâlinde şiddet uygulayan kişiye hâkim kararıyla üç günden on güne kadar, tekrarında on beş günden otuz güne kadar, toplamda altı ayı bulacak zorlama hapsine tabi tutulur. Zorlama hapsine ilişkin kararlar, Cumhuriyet başsavcılığınca yerine getirilir.
İşin en önemli, en kritik kısmı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına verilen görevdir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, gerekli uzman personelin görev yaptığı ve tercihen kadın personelin istihdam edildiği, şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmi dört saat esasına göre yürüten, şiddet önleme ve izleme merkezlerini kurar.
Şiddet uygulayan kişi ile ilgili olarak şiddet önleme ve izleme merkezleri teşvik edici, aydınlatıcı ve yol gösterici mahiyette olmak üzere kişinin öfke kontrolü, stresle başa çıkma, şiddeti önlemeye yönelik farkındalık sağlayarak tutum ve davranış değiştirmeyi hedefleyen eğitim ve rehabilitasyon programlarına katılmasına; alkol, uyuşturucu, uçucu veya uyarıcı madde bağımlılığının ya da ruhsal bozukluğunun olması hâlinde, bir sağlık kuruluşunda muayene veya tedavi olmasına; meslek edindirme kurslarına katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunur.
İşte yasanın öngördüğü bu koruyucu ve önleyici tedbirler uygulandığı, kurumsal alt yapı oluşturulup hayata geçirildiği taktirde birçok sorun çözülür. Burada yapılacak eğitim yoluyla, şiddet uygulayan saldırgan failin, yaşamın anlam ve önemini kavramasını, kendisinin bir insan olduğunu benimsemesini, vicdan ve merhamet duygularını harekete geçirmesini, öfkesine, stresine yenilmemesini sağlayacak rehabilitasyon çalışması oldukça önemlidir.
Tüm bu anlatılanların bir bütün olarak ve eşgüdüm halinde yapılabilmesi halinde, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin önü büyük ölçüde kesilebilecektir.