İŞÇİ-İŞVEREN HUKUKİ UYUŞMAZLIKLARINDA EN UYGUN ÇÖZÜM YOLU: ARABULUCULUK

İŞÇİ-İŞVEREN HUKUKİ UYUŞMAZLIKLARINDA EN UYGUN ÇÖZÜM YOLU: ARABULUCULUK

İşçinin ,kendi alınteri ve emeği ile kazandığına sahip çıkması en doğal hakkıdır.Aynı şekilde, işçinin işini özenli ve verimli bir şekilde yapmasını beklemek de işverenin hakkıdır. Bir bütünün bir mekanizmanın parçaları gibidir işçiler ve işverenleri ; her parçanın en iyi şekilde ve uyumlu çalışması ile, yani sömürüsüz ve suiistimalsiz bir ortamda filizlenebilir ancak bireysel ve toplumsal huzur. Siyasi, ekonomik, sosyal ve hukuksal uyuşmazlıklar her zaman çıkabilir ; iyi yönetimle, iyi yasalarla , iyi eğitimle elbette büyük krizler önlenebilir, kontrol altına alınabilir.

Uyuşmazlıkların çözümünde müzakereden başlayarak çeşitli yollar akla gelebilir. Müzakere yolu ile çözüm aramak en pratik en akılcı yol iken hukuka dayanmayan ve meşruluğu olmayan zor kullanma ise en ilkel ve çözümsüz yoldur. Müzakereden başlayıp kavgaya varan çizgide arabuluculuk, tahkim gibi alternatif/tamamlayıcı çözüm yolları ve yargı yolu yer alır.Tahkimde doğru karar vereceği umulan konusunda uzman bir hakeme , mahkemede “adalet devletin temelidir” diyen hakime bırakılır karar. Arabuluculukta ise özel hukuk, psikoloji, iletişim teknikleri vb.eğitim ve tecrübe ile donatılmış bağsız, bağımsız ve tarafsız bir üçüncü kişinin ( arabulucunun) kontrolünde tarafların uyuşmazlıklarını müzakere ederek her iki taraf için de uygun /kabul edilebilir/sürdürülebilir ,her tüm tarafların serbest iradeleri ile evet diyebilecekleri, anlaşma halinde bu kararın tıpkı mahkeme kararı /ilamı hükmünde kabul edilerek -yani yargı yolundaki uzun, masraflı ve çekişmeli süreç kısaltılarak- icra edilebilirlik şerhinin alınabildiği pratik bir yol sözkonusudur.

Her iki tarafın da istemesi halinde sürdürülebilir bir süreç olması nedeniyle, bir tarafın istemediği ya da arabuluculuğa uygun olmayan ya da kamusal ya da sözleşmesel nedenlerle yargı da ya da tahkimde çözüm aranması zorunluluğu bulunan durumlarda elbette kavga , kaos, ihkakı hak durumları yerine yargıya başvurmak ve adil ve hızlı bir yargılama sürecini ve adaleti beklemek her vatandaşın ve yabancının en hukuksal hakkıdır. Müzakere ve sulh imkanının kalmadığı bir noktada işçi de işveren de yasalar ve uluslararası sözleşmelerle kendilerine tanınan haklar çerçevesinde yargı yoluna başvurarak hakimden bir hakkaniyetli çözüm bekleyeceklerdir.

“Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerine göre ;2015 yılı sonu itibariyle 15 milyona yakın işçinin ve 1 milyon 700 bini aşkın işyerinin bulunduğu Ülkemizde, işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklar, hem çalışma hayatının hem de yargının gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. 2015 yılı sonu itibariyle ilk derece mahkemelerindeki 3 milyon 400 bin civarındaki hukuk uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 18’i; Yargıtay’daki 750 bin civarındaki hukuk uyuşmazlığının ise yaklaşık yüzde 30’u iş hukukundan kaynaklanmaktadır.
2015 yılı sonu itibariyle faaliyette olan 293 adet iş mahkemesinde 356 iş hâkimi görev yapmakta, 767 asliye hukuk mahkemesi, iş mahkemesi sıfatıyla iş uyuşmazlıklarını çözmektedir.Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre
İş davalarının yıllık ortalama görülme süresi 2010 yılında 466, 2011 yılında 488, 2012 yılında 483, 2013 yılında 381, 2014 yılında ise 417 gün olarak karşımıza çıkmaktadır.” . Zorunlu Arabuluculuk diye tanımlanan yasa tasarısı taslağında yer alan gerekçe bölümünden aktardığım yukarıdaki veriler yargı yolu ile hak aramanın çok da kolay olmadığını gösteriyor.

2012 yılında kabul edilen 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu uyarınca iş uyuşmazlıkları mahkeme yerine ihtiyari olarak arabulucuya götürülebilmektedir. Bu tarihten bu yana 2400 civarında toplam hukuk uyuşmazlıklarının yüzde 72’sinin işçi-işveren uyuşmazlığı olduğu ve bunların büyük bir oranda anlaşmayla sonuçlandığı bu iş uyuşmazlıklarının arabuluculuk müzakere toplantılarının yaklaşık yüzde 85’i nin de bir gün veya bir günden daha az sürdüğü yine Adalet Bakanlığı’ nın verilerinde yer almaktaır.

Arabuluculuğun , yargı yoluna göre hızlı ve ekonomik olmasından da önemli yanı, “uyuşmazlığı temelinden sonlandırması, maddi ya da şekli başka herhangi bir uyuşmazlığın doğmasını engellemek suretiyle sosyal barışa katkı sağlaması” dır. Sürecin kural olarak gizli olması da tarafların ticari ve sosyal sırlarının ortay dökülmemesi bakımından son derece önemlidir.

01.01.2017 de yürürlüğe girmesi düşünülen zorunlu arabuluculuk yasa tasarısı taslağı için ifade edilen “zorunlu” sözcüğünü de birkaç cümle ile de olsa açıklamakta fayda var. Arabuluculuk kural olarak ihtiyari bir süreçtir. Arabuluculuğa başvurmak, arabuluculuk müzakerelerine katılmak ve arabuluculuk yolu ile anlaşmak zorunluluğu yoktur. Burada getirilmek istenen düzenlemede arabuluculuğun başvuran ve muhatabı tarafa doğru ve etkili bir ortamda ve şekilde anlatma bir anlamda alternatif çözüm yollarını gösterme gayesi yer almaktadır.

Taraflar dava açmadan önce adliyelerdeki Arabuluculuk Büroları’ na başvuracaklar, ilk bilgilendirme toplantısına katılacaklar ancak daha sonrasını devam ettirmekte ve anlaşıp anlaşmamakta, anlaşamamışlar ise yargı yoluna gitmekte tamamen serbest olacaklardır. Buradaki “zorunluluk” sadece başvuru aşamasıyla sınırlıdır.Yani yeni düzenleme ile işçi işveren arasındaki işçi alacakları ve işe iade uyuşmazlıklarında dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmak bir dava şartıdır. Yargı yoluna başvururken de yerine getirilmesi yargılamaya devam edilebilmesi için zorunlu olan dava şartları ( Türk mahkemelerinin yargı yetkisinin olması, yargı yolunun caiz olması, mahkemenin görevli olması, gider avansının yatırılması…) gibi.

İşçinin de işverenin de yasa ile; anayasa ile; uluslararası sözleşmelerle düzenlenmiş hakları var. En temel hakkı işçinin iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınmış bir işyerinde çalışmak ve ücretini almaktır. İşveren açısından da işin özenle , güvenle ve süresinde yapılmasıdır.Hukukta, İşverene başta ekonomik olmak üzere kişisel ve sosyal koşullar bakımından bağımlı ve zayıf olan işçinin korunması amacıyla “işçi lehine yorum ilkesi” benimsenmiştir. Bu ilkeye göre hakim, hükümde açıklık bulunmayan ve tereddütlü hallerde inceleme yaparak işçi yararına olan koşul ve durumu kabul edecektir. Ancak, her bir vakıanın özelliğine göre araştırılması ve bir dava için ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken bu ülkenin maalesef rutin bağlandığına ve işveren aleyhine kararlar nedeniyle yargıya olan güvenin de zayıfladığı da bir gerçektir.

İşçi-işveren ilişkisinde işçi; kiracı- kiraya veren ilişkisinde kiracı; karı-koca arasındaki ilişkide kadın – genel olarak- “ekonomik, kişisel ve sosyal koşullar” dikkate alındığında zayıf durumdadır, korunmalıdır, ancak ölçü kaçırıldığında bu koruma diğer taraf aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Arabuluculuk sürecinde de her iki taraf arasındaki her türden dengesizlik serbest iradenin ortaya çıkmasına engel olduğu görülüyor ise arabulucu tarafından tarafsızlık ve eşitlik görevi gereği dikkate alınmalı ancak bu alanda da aşırı ve müdahaleci bir yaklaşımdan özenle kaçınılmalıdır.

Bu da bizlere gösteriyor ki var olan sorunları çözecek olan yine bizleriz. Bizler çözemediğimizde üçüncü bir kişinin desteğine ihtiyaç duyarız. Üçüncü kişinin devreye girdiği durumlar içerisinde kararın bir başkasının insafına bırakılmadığı , çözümü tarafların kendilerinin bulduğu , husumet yerine sulhün anlaşmanın egemen olduğu ; işçi işveren uyuşmazlıklarının çözümünde en ideal sistemin adı arabuluculuktur.

İhsan BERKHAN (*)
01 Mayıs 2016
İstanbul
(*) Avukat-Arabulucu

Bir cevap yazın

*